İçimde bir sıkıntı vardı, gün boyu taşıdım durdum. Bir şeyler ters gidiyor gibiydi, yada bana öyle geliyordu. O gün Cennet, Cehennem, Kabir azabından çokça bahsetmiştim. Allah söyletiyordu herhalde. Konuyu toparlıyordum lakin tekrar dönüp aynı şeyleri söylüyordum. Hayra yorarak günü nihayete erirmek üzereydim ki geç saatte babam aradı. Eyvah dedim kötü haber. Korkarak açtım telefonu;
'...Kızım,' dedi babamdan cümlenin devamını bekliyordum ama kısa bir suskunluk yaşadı, yutkundu o geçen saniyeler dakikalara dönüyordu adeta.
Devam etti '...gece gelen telefonlar pek iyi haber vermez ama, onu kaybettik' dedi.
Ne desem ne yapsam bilemedim. Ayakta kalakaldım.
'N..Ne zaman?' dedim.
'Yeni,' dedi.
Ancak 'başımız sağolsun,' diyebildim ve daha telefonu kapatmadan gözyaşına boğuldum.
Dizlerimin canı kesildi sanki, med-cezirler yaşıyordum, fırtınalar kopuyordu içimde. Nefes almak hiç bu kadar canımı acıtmamıştı. Yüreğim yangın yeri, kalbim alevden bir top... Onu son gördüğümde ki hali geldi gözlerimin önüne. Morarmış elleri, nazlı hali, yorgun bedeni ve hüzünlü gözleri doldurdu zihnimi. Vedalaşırken 'yavrum hakkınızı helal edin, küçükken size çok kızmışımdır, belki dövmüşümdür' dedi. Ablamla ağlamamak için dişimizi sıkıp kucaklamıştık onu. 'O nasıl söz helal olsun tabii ki, sende hakkını helal et' deyip ayrılmıştık yanından. Bir yanım bu son görüşmemiz gibi geliyor derken bir yanım umudu kuşanıp Allah bilir diyordu. İnşaallah yine birgün görüşeceğiz, diye ayrılmıştık yanından. Eğer bilseydim onu son kez göreceğimi, daha çok sarılır, kokusunu çekerdim içime. Ama bilemedim, bilemezdim Allah bana bilirmeden...
O gün kötü olduğunu duydum, arayamadım. Bilseydim arardım, bilemezdim, bilemedim...
Cenazesine gitmek için bilet bile bulamadım. Hiçbir yerde yok, yada vaktinde bilet yoktu. Hiçbir şekilde yetişemeyecektim son kez vedalaşmaya... İlk kez gurbette olmak bu kadar koydu. Ve çok zordu... Sabaha kadar oturdum, okudum, dua ettim ve ağladım. Ölümden ne çok korkardı, iyi bilirdi sevgiliye kavuşacağını ama yine de korkardı. Duası kabul olmuş olacak ki herkesin yanında, sevdiklerinin kucağına vermiş son nefesini.
Derin acılarım gün yüzüne çıkıyor, seher vaktinde kaybettiklerim dolduruyordu hatıralarımı. Ağladıkça ağlıyordum, iki büklüm. Yeri doldurulamayan insanlardı hep hayatımızdan gidenler... Peki zamansız mıydı gitmeler? Hayır, en büyük zamansızlık bizim hazır olmayışımızdı! Sanki hiç ölmeyecektik... Sanki hiç ölmeyecekti sevdiklerimiz, hiç acı çekmeyecektik...
Boş hayaller, boş ümitler...
Davulun sesi hep uzaktan hoş gelir ve ateş gerçekten sadece düştüğü yeri ve yüreği yakar.
'Ben kalbi kırıklarla beraberim,' diyor ya Rabbimiz; çok şükür dertlerimize merhem olan acımızı hafifleten ve unutturan bir Rabbimiz var. Çok şükür ki müslümanız. Rabbim sevdiklerimizin ve bizi sevenlerin hayattayken kıymetlerini bilmeyi nasip etsin. İncitmeyelim, incinmeyelim. Yarın çok geç olabilir. Bir Yıl, bir ay, bir gün, bir saat, bir dakika, bir saniye, bir adım, bir nefes sonrasının garantisi yok...
'Büyük randevu bilsem nerede, saat kaçta,
Tabutumun tahtası bilsem hangi ağaçta.'
O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrail'e hoş geldin diyebilmekte bir hüner.'*
Ölümümüzün nerede ve ne zaman olacağını, Azrail'in ne zaman geleceğini bilemeyeceğimiz için en iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim...
...
Mekanın cennet olsun...
Rahmet üzerine olsun...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
*Necip Fazıl Kısakürek
*Fotoğraf alıntıdır.