16 Mayıs 2013

Duyar(mıyız)sızız

Her şey hüsn-ü zan ile başladı. Sonra iyi niyetle başlayan eylemlerin suyu bulandı. Bulanan sadece sular değildi. Dünya’nın birçok yerinden kan damlamaya başladı. Bir anda her yer kan gölüne döndü. Taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmadı. Eli, dili, fikri ve zikri aksak , hastalıklı-kötürüm olan liderler kendilerince kanserli hücreyi kesip atma derdine düştü. Halimiz mi? Gayet net. Duyarsızız. Hem de oldukça.
Herkes cennete götürecek amelle uğraşmak yerine bile bile kendi ateşine odun taşımakta. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın derdinde. Oysaki kardeşlerimizin içinde yandığı ateşin közleri, bir sabah bizim kapımızın önüne dökülmeden aklımız başıma gelmeli. Susmak zalimlerin safında yer almak elbet, lakin biz susulması gerekmeyen yerlerde susuyoruz. Yada sadece bağırıyoruz avaz avaz.  Mesele sadece zulüm yüzünü gösterdiğinde yumruğunu havaya kaldırmak değil, asıl mesele o yumruğu her zaman havada tutabilmekte. Çoğu zaman kendimize bile layık görmediğimiz şeylerin (güya) infakını yaparak nefsimizi rahatlatma derine düşüyoruz. Zalimin zulmü var bunu biliyoruz, ama bizim dualarımız da kuru ve yavan. Kendince herkes haklı, herkes konuşuyor, herkes dert içinde. Kendimize endeksli yaşıyoruz, görmüyoruz istemediklerimizi. Kanıksıyoruz olanları. Alışıyoruz, aldanıyoruz.  Nisyanı bol, isyanı bol bir dünya da yaşıyoruz. İşlerin böyle yürümeyeceğini bile bile ısrarla Hududullah’a basıyoruz inatçı ayaklarımızı. Bananeciyiz, daha doğrusu bahaneciyiz. Bahaneler üretip duruyoruz gerçeklerden kaçarken. Kaçarken gerçeklerden, her seferinde düşüyoruz yine hakikatin kefesine. Ölüm kapımızı çalmayacak, Azrail (as) son nefesimizi almayacak gibi koşuyoruz nefes nefese. Nereye ve ne için koşuyoruz? Çünkü hakikati duymak rahatlatmaz hiçbirimizi, uyuyan her insan kendini uyandırana kızar. Ve illa bir musibetse aradığımız, gerek yok. Doğudaki kardeşimizin ayağına batan diken incitir bizim yüreğimizi. Arşı titreten ölüm ve zulümler bizim içimizde zelzeleler koparır. Feryadımız duaya durmuş ellerimiz, avuçlarımıza dökülen hakiki yaşlardır. Ama ölen her insana, düşen her şehide, kendimizden olmayan herkese, her kesime ketum kalırsak bu iş yürümez. Uykumuzu kaçıran iştahımızı kesen bir sancı çekmeden bu iş olmaz. Aç kalıp anlayacağız açın halinden, uykumuz kaçacak kardeşimiz yatacak yer bulamazken, derdimiz var demeyeceğiz nimet içinde yüzerken, canımız yandı demeyeceğiz yüreği paramparça olmuş anne-babaları görmeden. Anne babasını kaybetmiş, dünya daha da korkutucu bir hal almış olan çocukların yitik umutlarını anlamadan, ağlıyorum demeyeceğiz.  Kendimize insan demeyeceğiz kardeşimizin acısına kaygılanmadan. Ki Şeyh Sadi-i Şirazi’nin de dediği gibi; 'Ey başkalarının acılarıyla kaygılanmayan kişi, sana insan demek yakışık almaz!' Zor demeyeceğiz daha hiç acı çekmemişken. Tv de vahşeti film gibi izlemeyeceğiz. Duyarsız, ilgisiz, kanı soğuk bir Müslüman olmayacağız! Alışmayacağız! Kanıksamayacağız! Hz. Ömer’i dinleyeceğiz; ‘Zulme karşı tek başına da kalsan mücadeleyi bırakmayacaksın.’ Hep kendimizi düşünmeyeceğiz. Benimsemeyeceğiz nefsimizi. Ben ben demeyeceğiz. Dünya da sadece bizim olmadığımızı hatırlayacağız. Hatırlayacağız ölümü. Ve hiçbir şeye sahip değilken, canımız bile bize emanetken hiçbir şeyin bizim olmadığını unutmayacağız. İyiyi ve kötüyü başka yerde aramayıp, kalbimize bakacağız. Bakacağız kalbimize, kardeşimizin derdini çeker mi? Yoksa üzerini duyarsızlığı ile örter mi? Zulüm ile abad olunmadığını, ancak berbat olunduğunu öğreneceğiz. Ne çok acı olduğu hiç çıkmayacak hatırımızdan. Hep sancı çekeceğiz, kardeşlerimiz orada sadece Müslüman oldukları için lime lime edilirken. Biz umursamaz olamayız. Çünkü biz ümmetinin derdini sırtlanan, onlar için bağışlanma dileyen bir Peygamberin ümmetiyiz! O böyle değilken, biz asla olamayız! Nemrutlaşan, Firavunlaşan ve Ebu Cehilleşenlerin kibir kaftanına bürünüp ‘Bana bir şey olmaz’ dediklerinde akıbetlerinin ne olduğunu bileceğiz ve hiç unutmayacağız.
Evet, bazı insanlar asla başrol olamazlar, hep kameranın önünden usulca geçip giden figürandır onlar. Ama bütün yük onların omuzlarındadır.  
Her Tâif’in bir mirâcı varsa eğer, bizi mirâca yükselten basamakların bir imtihan olduğunu unutmayacağız. Bireysel bir imtihan değil bu. Bu Müslümanlığın ve insanlığın imtihanı! Hiç kimse çile merdivenlerini elleri ceplerinde keyifle çıkmadı, kolaylıkla müjdelenmedi sahabeler Cennetle. Zira Allah; ‘Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler, sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Peygamber ve onunla beraber mü’minler, ‘Allah’ın yardımı ne zaman?’ diyecek kadar darlığa ve zorluğa uğramışlar ve sarsılmışlardı. İyi bilin ki, Allah’ın yardımı pek yakındır.’ * Ve şunu da asla unutmamamız gerek; Sakın Allah’ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları ertelemektedir.’ **
Allah bu kadar acıyı kaldıracak bir kalp ve bu kadar derde yetişecek güç-kuvvet versin bizlere… Âmin.

     * Bakara 214 
  ** İbrahim 42
*** Görsel alıntıdır.

06 Mayıs 2013

Okumak ve Yaşamak...




'İnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için.'

Mehmet Âkif Ersoy

10 Nisan 2013

O Nurla Nurlandık...



م‎م‎ ...Gel, ey Muhammed, bahardır,
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;  
Bekliyoruz yıllardır!.. م‎م‎  

25 Mart 2013

Ellerimizin Büyük Boşluğu...


Ellerimizin Büyük Boşluğu...




Burası dünya ve biz artık çok sıkıldık
Alıp başımızı sana gelmek istiyoruz
Sana gelmek, orada kalmak istiyoruz
Çok unuttuk hatırlamak istiyoruz
Başımızın okşanmasını, gözyaşımızın silinmesini, kolumuza girilmesini istiyoruz
Yağmurunu ve meleklerini yeniden istiyoruz
Rüzgarın sesini, ırmağın sesini
Dağların dağ, denizlerin deniz, kadınların kadın, çocukların çocuk
Erkeklerin erkek, ekmeğin ekmek olduğu bir dünyayı yeniden isterken
Seni istiyoruz aslında
Bunu söyleyemiyoruz

Her yer gece, çok gece
Ve biz meleklerini istiyoruz Rabbim
Çok yenildik yetmez mi
Bir bankanın önünde, bir koltuğun altında, bir ziyafetin ortasında, bir günahın tenhasında
Büyütüp durduk siyahı

Gece gece gece
Her yağmur tanesini bir melek indirirken yeryüzüne
Her yalanı yüz şeytan taşıyor olabilir mi
Bilmiyoruz
Çünkü
Bilincimiz içerken binlerce yılın karmaşık şurubunu
Kameraya bakıp kalabalık şeyler söylemek ve gülümsemekle meşgulüz şu an
Sonra oturup düşüneceğiz bütün bu olanları
Yusufu düşüneceğiz, Yakupu, Musayı
İsayı düşüneceğiz, Nuhu ve öbürlerini
Ve Efendimizi
Efendimizi

Kuyular kuyular kuyular kazdık
Bir nefes üflemen için yeryüzü bataklığında sazdık
Kestik kendimizi deldik yaktık
Sonra sana değil dünyaya aktık
Dünya ki mescittir biz onu otel yapmışız
Kalktık ki yenilmişiz değişmişiz azmışız
Bir sızı kalmış içimizde başka şey yok
Bu sızıdan yol bulup kapına dayanmışız

Bir çocuk oyuncağını alamamış
Bir kız sevdiğini saramamış
Bir anne yıllardır kolları açık bekliyor oğlunu
Bir adam paramparça bir çift göz için
Biri ekmek götürememiş evine
Birisi aşk
Birimiz dünyayı kurtaracak
Birimiz yarını
Birimizin aklı tutuşmuş yanıyor
Birimiz bomboş kalbine bakıp birini anıyor
Birimiz ayrılığın ilk günü gibi her akşam kanıyor
Birimiz kıyametin koptuğuna inanıyor
Birimiz çekip gitmiş yeryüzünden ellerini hala açık sanıyor

Geldik işte bunlar ellerimiz
Açılmış bak bilirsin ne diye
Ki bilirsin biz bu ellerle neler işledik
Burası dünya
Şu biziz
Bunlar da ellerimiz
Öyle açık öyle acemi öyle boş
Öyle mahcup öyle dalgın öyle boş
Öyle boş

Senin değil miyiz hepimiz
Senin değil mi her şey
Alırsın kime ne verirsin kime ne
Ve bu açtığımız eller senin değil mi
Senin değil miyiz hepimiz Rabbim
Bir yıldız bir ağaç bir buğday tanesi kadar

Kimsesiziz kime gidelim
Yaralarımız var kime
Sıcak bir şey arıyoruz kime
Merhamet istiyoruz kime
Bağışlanmak istiyoruz kime gidelim
Sorumuz ve cevabımız sen değil misin
Yorgunuz, kaybetmişiz, dalgınız, kırgınız, küsmüşüz
Bu çocuklar birer birer kaybolurken sisler içinde kime gidelim
Çok yürüdük yollar kayboldu yol olduk sana geldik
Ne getirdin deme bize senden başka neyimiz varsa o bizim yokumuzdur

Geldik işte bunlar ellerimiz
Bunlarda ellerimizin büyük boşluğu
Beş duygum harab, altı yönüm harab
On parmağımda on acı Ya Rab
Denize dalan bir testi nasıl tahammül etsin suya
Fırlattın beni dünyaya
Yeniden al kucağına, çağır beni yeniden
Bu saman çöpünü kasırgada bırakma
Büyük bir kapının önünde bir karınca vurmuş kapıyı bekliyor
Kapı açılacak yoksa niye var
Rahmet örtecek günahı
Geride kalacak gazabın adımları
Duyulacak büyük bahçenin o büyük şarkıları
Sunulan şarabı çekinmeden içeceğiz
Görüneceksin durmadan kendimizden geçeceğiz
Görüneceksin her şeyimizle sana göçeceğiz

Başımız yerde
Açtık elimizi sevgilinle birlikte
Bize bak çekip çıkalım uçurumlardan
Bize bak çıkalım dünyanın bütün kulluklarından
Parçansak al bizi bir daha ayırma evinde uyuyalım
Yabancıysak dost ol bize senden ayrılmayalım
Elimiz açık başımız ve ruhumuz secdede durmuş bekliyoruz
Sevdiklerin aşkına sevenlerin aşkına
İnşirah inşirah inşirah
Ayetİn değil miyiz senin Ya Allah 

Mevlana İdris Zengin

-------------------------------------------------------------------------------------------------------
Not:Fotoğraf Alıntıdır.