09 Ocak 2012

Huzur(!)Evi

Usulca bindik otobüse, her zaman ki gibi yine tıklım tıklımdı. Kendime uygun bir yer bulduktan ve herkes yerine yerleştikten sonra yolculuk başladı. Ellerim hediye paketleriyle doluydu. Bir tanede çantama sıkıştırmıştım, onu özel birine vermeyi düşünüyordum. Uzunca yoldan sonra nihayetinde gideceğimiz yere ulaşmıştık. Kimsenin yaşadığına dair bir belirti olmayan bu yerde insana kasvet veren iki bina dışında bir şey yoktu. Bahçede çim ve birkaç kamelya vardı, kalan kısım betondan başka bir şey değildi. Çimlerin arasından yarılmış taş yolu izleyerek iki binadan birincisine girdik. Hastane odalarını ve daha çok hapishaneyi andıran beyaz ve soğuk duvarlar karşıladı bizi. Hawaii tarzı bir lobi, yukarı doğru merdiven yerine yürüyüş yolu, üst üste yığılmış taşlar üzerinden sular akıyor, kenarda üç beş yapay Hindistan cevizi ağacı… Şaşkınlık içerisinde yukarı doğru çıkmaya başladık, kenarlarda yine yapay çiçekler, ‘Hey ya Rabbi burada hiç canlı bir şey yok mu? Her şey suni!’ diyerek devam ettim yürümeye. Sonunda 1. kata ulaşmıştık. Koridorda üç tane kanepe üzerinde teyzeler oturuyor, duvara monte edilmiş sandalyeler yine üzerinde konuşmaya bile mecali olmayan teyzeler oturuyor. Sanki yıllardır kimseyi görmemiş gibi buruk bir tebessüm ve gözlerinde her an akmaya hazır yaşlarla bize bakıyorlar. Birer tane hediye takdim ettik saygıyla, kabul ettiler mahcup bir edayla. O kadar mutlu olduklar ki işte o zaman içimde tarifi imkânsız bir haz duydum. Hepsinin hallerini sorduk, öyle iç burkan hayat hikâyeleri vardı ki dinlerken bütün bedenim titriyordu. Kiminin evladı terk etmiş ve bir daha asla uğramamış, kiminin evladı canına kıymış gözlerinin önünde, kimi küsmüş hayata, kimi lanet okuyor evladına, kimi konuşmuyor, kimi gülmüyor, kimi hasta, kimi de buluşma gününü bekliyor… Hele bir teyze vardı ki insan kıyamaz, pamuk gibi elleri, mis gibi sabun kokuyordu, ninelerin alışılmış kokusu. O kadar sevimli ki ellerini ellerimin arasına alıp sordum halini baktı yüzüme usulca yüreğime bir şey saplandı o anda, sonra arkadaşım geldi yanımıza. ‘Anneniz bizim komşumuz olur ben senin çocukluğunu bilirim elimde büyüdünüz siz’ dedi. Öylece kalakaldım yaklaşık 75–80 yaşlarındaydı nur yüzlü ninem, kendimi bilmesem inanırdım söylediklerine çünkü o kadar içten, tatlı ve samimi anlatıyordu ki ama ben memleketimden çok uzaktaydım ve ninemde benden uzakta… Devam etti ‘bugün annemle dayım gelmiş beni sormuşlar bulamamış, ağlamış gitmişler’ dedi. O zaman anladık ki ninemiz rahatsız. ‘Zaten beni dövüyorlar burada kollarım, bacaklarım her yerim morardı’ dedi. Nine ‘kim yapıyor’ dedik ‘buradakiler’ dedi ‘niye dedik’ ‘kafam ağrıyor bende dayanamayınca vuruyorlar’ dedi. Dehşetle dinliyordum anlattıklarını, kim kıyar bu yaşta ki insanlara? Ağlamaya başladı o ağlayınca tutamadık kendimizi ve hüznünü hüznümüze ortak ettik gözyaşları eşliğinde... Artık bünyem daha fazla darbeyi kaldıramıyordu. Başka teyzelerin ve amcaların hal-hatırlarını sorduktan sonra ziyaretimizi tamamlayıp dışarı çıktık. Bahçede bir bankta bacakları olmayan bir amca oturuyordu bizi görünce başını çevirdi, ‘amca nasılsın?’ dedik ‘nasıl olayım’ diye çıkıştı bize. ‘Allah iyilik versin’ deyince dönüp dedi ki ‘kızım insan ölünce küçük kıyameti kopmuştur, bizi buraya atan evlatlarımız sayesinde biz öldük Allah onların cezasını versin!’ Amca etme beddua dedik ama nafile…

Benim için onlarla hemhal olduğu için huzurluydu peki ya onlar? Adına huzur evi dedikleri bu yerin içinde asla huzurlu ve mutlu değildiler. Yetkili müessese huzursuzluğa huzursuzluk eklemek için hiçbir masraftan kaçınmayıp tüm binayı sahtelikle donatmıştı, tek gerçek olan şey içinde barındırdıklarıydı… Rabbimize şükrederek ayrıldık huzur (!) evinden. 'Bir genç bir yaşlıya yaşlılığından dolayı hürmet ederse muhakkak Allah da (c.c) yaşlılığında ona hürmet edecek birini hazırlar.' Ya Rabbi bizlere bu hadisinin mucibince yaşamayı nasip et bizleri hayırsız evlatlardan eyleme ve bizleri bu durumlara düşürme.  Âmin

01 Ocak 2012

Çocuk Olmak

Yaşadığım şehre yeni taşındım ve ne çok farklı insan gördüm. Bazen üzüldüm, bazen kendimden utandım, bazen güldüm, acındım, dövündüm. İnsan, heryerde insan..
Ayakta zor duruyordum, oturacak biryer var mı diye göz ucuyla etrafı süzerken birden kapıya takıldı gözlerim. İçeri giren bir baba-oğuldu. Baba ve çocuk aynı boydaydı, çünkü babanın ayakları yoktu! Baba küçük oğlunun elini yüzünü siliyor, saçını okşuyor ve ona gülümsüyordu. Çocukta sanki babası akranıymış gibi mutlulukla babasının etrafında dönüyordu. Kendi derdimi unuttum ve şükrettim. Elimiz ayağımız tutuyor hamd olsun Rabbim. Heryere elleriyle yürüyerek gitmek, ne zor. Eller nasıl dayansın buna, onlar yürümek için yaratılmamış. Ya Rabbi bin kere binler kere şükür..
Camdan dışarı bakıyorum; çocuklar yağan yağmura inat ellerini çırparak kendi etraflarında dönüyorlar ve oynuyorlardı. Ayaklar çıplak, üstlerinde incecik kıyafetler. Evet, bu çocuklar yokluktan giyecek alamıyorlar. Üzülerek bakıyordum, lakin çok azı kıyafetinin olmamasını dert ediyordu. 

Yürüyorum; yakında bayram var ve bu çocuklar için ne önemli. Yeni elbise-ayakkabı almış bir çocuk arkadaşına sevinerek aldıklarını gösteriyor. Arkadaşı mahzun bir şekilde bakıyor ve -ne kadar güzelmiş diye iç geçiriyor. Ayakkabıların ne kadar güzel, biraz giyip eskitince bana verir misin? -Tabii eskiyince veririm ama senden önce filanca arkadaşım da istedi önce o giysin sonra da sen giy diyor. -Peki diyor çocuk teşekkür ediyor sevinçle. Onun için bu çok büyük birşey. Bayramlığını gösteren çocuk eve gidiyor ve biraz sonra elinde çikolatayla geri dönüyor. Yedikten sonra kağıdını yere atıyor arkadaşı kağıdı yerden alıp içinde ki kırıntıları yiyor. Sonra hadi oyun oynamayaaaa diye heyecanla koşuyorlar. Boğazıma birşey düğümleniyor, gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum..
Susuyorum; yeni ayakkabı almış bir çocuk arkadaşına ayakkabısını gösteriyor. - Bak babam yeni aldı diyor. -Çok güzelmiş diyor çocuk ve önce arkadaşının ayakkabısına sonra da kendi ayaklarına bakıyor hüzünle. Oyunlarına devam ediyorlar ve koşturdukça cici ayakkabılar kirleniyor. Küçük arkadaş duruyor ve -dur ayakkabıların kirlendi diyor ve eğilerek elleriyle arkadaşının ayakkabılarını siliyor. Çocuk, heryerde çocuk..
İzliyorum; oynuyor çocuklar, neşeleri çehrelerine vurmuş birer çiçek gibiler. Güzel oyuncaklarını getiriyor bir çocuk, oynayalım diye. Sevinçle oynuyorlar ve içlerinden birisi -ne kadar güzeller değil mi? diyor. Oyuncak sahibi olan çocuk, -siz bunları alamazsınız çünkü siz fakirsiniz diyor arkadaşlarına. Küçük dünyalarına bir gölge düşüyor ve düşünüyorlar, fakir olmak çok mu kötü diye..
Gülüyorum; mendil satan bir çocuk -abla mendil alırsın? diye soruyor. -Hayır teşekkür ederim almam diyorum. Ama buna rağmen -abla bir tane bir tane al diyerek metrelerce benimle birlikte yürüyor. Ve saat 22.30-23.00 civarı, o saatte para kazanmak için çırpınıyor. Eğilip ismini soruyorum, -Muhammed diyor. - Ne güzel bir ismin varmış, eğer senin isminin kimin ismi olduğunu bilirsen senden mendil alacağım diyorum. -Abla yoksa senin ismindir diyor. Gülerek kimin ismi olduğunu söylüy0r -sende artık evine git saat geç oldu diyorum. -Olmaz abla para kazanmalıyım diyor. Daha yaşı 5, lakin hayatın ipi erkenden omuzlarında..
Bakıyorum; yine çocuklar oynuyor. Bayramlık alınmış iki kardeş çığlık çığlığa koşuyorlar. Küçük kardeş ablasına -abla bu kıyafetleri kirletmememiz gerek annem öteki bayrama da giyeceğimizi söyledi. - Biliyorum ama ne güzel değil mi diyor gülerek. Belki sahip oldukları üçüncü kıyafettir?!
Dinliyorum; aynı küçük yine soruyor ablasına, -abla biz fakir miyiz? -Hayır değiliz. -Peki babam neden hep param yetişmedi diyor ve neden biz istediğimiz zaman yeni kıyafet alamıyoruz? Verecek bir cevap bulamayan abla susuyor ve kardeşinin elinden tutup eve götürüyor.
Özlüyorum; çocukluğumu. . Herşeyden uzak, herkese yakın. Tek derdim oyun ve dizimde ki-ellerimde ki geçmeyen yaralar. Sahip olduğum küçük şeylerle bile mutluyum. Açıkçası çokta umurumda değil dünya. İlgilenmediğim şeylere bakmıyorum bile. Oynuyorum doyasıya ve özgürüm. Büyük yaralar henüz açılmamış yüreğimde, hayat benden uzak ama gençliğime yakın..
Biliyorum; dertler çoğalmadan, hiçbirşey umurunda olmadan çocuk olmak çok güzel..